Geçtiğimiz aylarda Best Fm ile ilişiği kesilen ardından Alem Fm de yayınlara başlayan Rıza Esendemir,Alem Fm grubunun gazetesi Akşam’dan Meltem ÖZBEY’e çarpıcı açıklamalarda bulundu.
İşte o röportaj:
Sizin hakkınızda radyoculuğa, kendinize bir radyo almak için babanızdan para aldığınız, babanızın bunu fark etmesiyle “bari radyocu olayım belki radyo verirler” düşüncesiyle başladığınız söyleniyor?
O bir şakaydı. (Gülüyor)
Selçuk Parasayar ile bir araya gelişiniz nasıl oldu?
Ben 1992’de başladım bu işe. 1996 sonunda da İstanbul’a geldim. 1996’dan 2001’e kadar Arıza Show yoktu, 2001 yılında başladık. 2004 yılında da Selçuk’u bulduk. Bulduk derken, bizim Arıza Show’da birçok karakterimiz oldu şu ana kadar. Hiçbir karakteri de, “Bize böyle bir karakter lazım” diyerek aramadık, karakterler bizi buldu. Ama programın da, bizim de kabullendiğimiz, Selçuk’un da bizi kabullendiği en uzun karakter oldu Selçuk.
Birbirimizi nasıl bulduğumuz, kimse inanmıyor ama, ilginç bir olaydı. Bizim halı saha maçlarımız vardı o dönem. Haftanın bir günü mutlaka bir arkadaşımız ekerdi bizi. Ben yayındayken bir arkadaşım aradı, o gelmeyen arkadaşın yerine birini bulduğunu söyledi. Kim olduğunu sordum; “Biraz sıkıntılı bir tip, maçı da iptal edemeyiz, alkollü” dedi. “Ben onu getirip sana bırakayım, maça sen getirirsin” dedi. Geldiğinde gözleri kan çanağıydı. Ama onun da içinde varmış ki, stüdyoya girdi, mikrofonu açtı. Benim “Program benim, mikrofonu sadece ben açarım” gibi bir durumum yoktur hiçbir zaman. Selçuk’a da böyle yaptık. O da sokak çocuğu ağzıyla; “Sen de 1 milyon var mı?” dedi. 11 yıl oldu, herkes sevdi, keza hâlâ birlikteyiz.
RADYO DİNLEMEM
Diğer radyocuları dinleme imkanı buluyor musunuz?
Hayır, zaten radyo dinleyen biri değilim. Ben müziği seviyorum. Genelde yabancı müzik dinlerim. Arabada giderken güzel müzik neredeyse onları dinlerim.
SADECE KENDİMİ RAKİP OLARAK GÖRÜYORUM
Radyocuların birbirinin etkisi altında kalma gibi bir durum olabiliyor mu?
Türkiye’de özel radyoculuk başka bir yerde şu anda. Yapılmayan kalmadı, üreten insan yok, birileri birinin yaptığını muhakkak iki frekans ötede yapıyordur. Bu şuraya geliyor, bu işi kim daha iyi yapıyor? İyi yapan her zaman kazanıyor tabii. Ama artık Amerika, Avrupa radyolarında da çok fazla kendini geliştirme durumu yok. Elinde bir mikrofon var, tabii prodüksiyonla geliştirebilirsin, yaratıcı olan her zaman yaratıcı olabiliyor, ama bu 20 yılın sonunda birçok şeyi erken tükettik. O yüzden şimdi etkilenme durumu yok. Kimden etkilenebilirim ki? Ne yapabilir ki ben ondan etkilenirim durumu söz konusu. Kaldı ki, dinlemeyince farkında olmuyorsun kimin ne yaptığından… Ben genelde bu meslekte, uzun süredir de bu işi yaptığım için kendimi rakip olarak görüyorum. “Ben bu işi yapıyorum ama iki gün sonra ne yapabilirim?” diye düşünüyor oluyorum.
Stüdyoda yayın yapmak ile evde yayın yapmak arasında nasıl bir fark var?
Şu an evden yayın yapıyorum. Daha önce de evden yayın yapan dostlarımız vardı. Ben evden yayın yapma fikrine karşı biriydim. Yapanlara da çok karşı çıkmıştım. Üst katta uyanıyorsun, alt katta yayın yapıyorsun… Ama ben biraz mecbur kaldım. Mecbur kalınca da, “yapacaksak böyle bir şeyi hiç değilse stüdyo gibi olsun, buraya girdiğimde kendimi evde değil, stüdyoya girmiş gibi hissedeyim” dedim. Evden yayın yapmak daha rahat. Burada kendime ait müzik stüdyom var. Trafik derdim olmuyor. Stüdyoya giderken 2 saatimiz yolda geçiyor, 2 saatimiz de dönüş yolunda geçiyor. Yayına giderken trafikte geçen zamanda, enerji kayboluyor, dilin bile dönmeyebiliyor. Şimdi evimde kahvaltımı yapıp, istediğim gibi çalışabiliyor ve yayına girebiliyorum.
EVDEN YAYIN YAPILMASIN
Bir süre sonra tüm yayıncılar arasında stüdyodan değil de, evden yayın yapmaya dönüşürse iş, bu bir şey kaybettirir mi?
Bunu herkes yapamaz. Radyolar ‘tamam’ dese bile, işi sadece radyo olan bir insanın bir anda eve gelip, bir stüdyo kurma durumu maddi anlamda biraz zor zaten. Radyolar da bunu karşılayamayacağına göre… Ancak radyo yöneticileri, “Ben bütün radyocularımın evine stüdyo kuruyorum” diyecek, bu da saçma zaten. Geçenlerde benim İstanbul’a gelmemde sebep olan bir ağabeyimle konuşuyorduk, “Evden yayın yapıyormuşsun, artık iş oraya mı geldi?” dedi. Bunu söyleyen Türkiye’nin en önemli şovmenlerinden, radyoculuk yapmış, fikirlerine değer verdiğim bir isim… “Trafikte enerjimizi bitirmemek, enerjimizi direkt dinleyicimize aktarmak maksadıyla…” diye açıkladım evde yayın yapma nedenimizi ama, “Onun havası hiçbir zaman stüdyoda yapmak gibi olmaz” dedi. Ben de katılıyorum evet ama şu an bazı şartlar bunu gerektiriyor. Yine de çok tavsiye etmiyorum, yapmasınlar evden…
Evden yayın yapma fikri, yeni radyonuzu tercih etmenizde bir etken miydi?
7 ay önde Alem FM’de çalışmaya başladığımızda durumumuzu konuşmuştuk. Radyonun konumu, yeri, uzaklığı, benim kendi özel hayatım gibi durumlar vardı. Söz verip yapamama durumunu sevmiyorum, baştan konuştuk her şeyi. Birkaç ay stüdyoya gelip, sonra evden yayın yapacağımı söyledim, onlar da kabul ettiler sağ olsunlar. Bu stüdyoyu kurarken de çok yardımcı oldular. Stüdyo yakın bir yerde olsaydı gitmeye razıydım.
Alem FM’i tercih etmenizdeki asıl neden neydi?
Para… (Gülüyor) 20 yılın sonunda bu işi profesyonel yapıyoruz, hepimizin derdi para kazanmak… Ama benim şöyle bir derdim var; Alem Fm, Türkiye’nin 3-4 büyük radyosundan bir tanesi… ‘Eski radyomdan bir gün ayrılırsam nereye giderim’ dediğimde, aklıma 2-3 radyo geliyordu, en başında Alem FM vardı. Bir kere ben Alem FM’in yıllardır jingle’ını çok severim. ‘Kendi yayınımda bunu kullansam çok güzel olur’ diyordum. Bir de çok rahat bir ortam… Türkiye’de birçok radyoda olmayan bir rahatlık var. Hem rahat hem kurumsal… Her şey yerli yerinde, herkes kendi işini yapıyor, herkes durması gerektiği yerde duruyor. Ben bunları bilmiyordum açıkçası, çalışmaya başladıktan sonra öğrendim. “Neden hala Alem FM’desin?” dersen, bu yüzden hala Alem FM’deyim… Bir de para var. (Gülüyor)
RADYOCU DOSTUM YOK
Beğendiğiniz, dinlediğiniz radyocular var mı?
Hiç yok. Onların da benden çok hoşlandığı söylenemez. Hiçbir zaman radyocu dostumuz olmadı. Bir de şundan hiç hoşlanmıyorum; radyocular nerelerde oluyor? Ya bir radyocu şarkımı çalsın diye mantı günü yapıyor, ya bir hediye veriyor, ya bir yerde buluşmamız lazım vs. diyerek bir araya geliyorlar, ben bunu sevmiyorum. Böyle bir durumda ben kendime radyocu demiyorum zaten. Bazı arkadaşlarımız bunu belki çok ukala bulur. O zaman bu kadar seviyorsanız, sendika kurun, orada oturup ofisinizde görüşün. Bir de gelmeyince biz suçlu oluyoruz. O ortamda bulunmak istemiyorum.
BEYAZIT ÖZTÜRK, İSTANBUL’A GELME SEBEBİM
Geçmişte beğendiğiniz, örnek aldığınız bir isim var mıydı?
Büyük örnek aldığım, az önce de bahsettiğim Beyazıt Öztürk vardır. Zaten İstanbul’a gelmemdeki sebeptir. Bir de İstanbul’a ilk geldiğimde Hakan Gündüz bana kol kanat geren bir isimdir. Şu anda bu işi yapmıyor gerçi ama hala konuşuyoruz.
EŞİMİN ALBÜMÜNDE BİR ŞARKININ DÜZENLEMESİNİ YAPTIM
Eşinizle birbirinizi mesleki açıdan destekliyor musunuz?
Eşim şarkı yaptığında, radyolar bunu çaldığında bir telif ödüyor. Ben de radyocu olduğum için her gün onun şarkılarını çalarak, evin bütçesine katkıda bulunuyorum. Ben çaldıkça para kazanıyoruz. Herkes ‘İrem konsere gidiyor, para kazanıyor’ diye görüyor ama halbuki öyle değil, ben çalıyorum. Onun çalınan şarkılarının parasını da Alem FM veriyor. (Gülüyor) Tabii ki öyle bir şey yok. Benim aslında tam anlamıyla evlenebileceğim kadın dediğim biri kendisi. Benim de bir aranjörlük geçmişim var. Stüdyoyu 5 yıl önce kapatmıştım ben, o sektörü de sevmedim. Birkaç kişinin tekeli altında o sektör. Birileri bir şey yaptıracağı zaman aynı kişilere yaptırıyor, o sektöre çok acayip bir durumun yoksa şayet, girişin çok zor oluyor. O yüzden bırakmıştım ama ile İrem tanışınca, biz zaten bir radyo programında tanıştık, çok güzel şarkı söylüyordu ve pop müzikle alakası olmayan bir kadındı. Bir şekilde sisteme ayak uyduran bir kadındı. Bir 6-7 ay geçince beni araştırmış “Sen neden yapmıyorsun artık?” dedi. Beni ikna etti, biz tekrar stüdyoyu kurduk. En son single’ında benim çok sevdiğim bir türkü olan ‘Nazende Sevgilim’i yeniden düzenledim. En büyük müzikal desteği bana o olmuştur, tekrardan müziğe döndüm, bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Yeni çıkacak single’ında çok başarılı bir parça var, onun farklı bir versiyonunu hazırlıyorum, o da bitmek üzere şu an. 25 Şubat gibi çıkacak. Yeni bir şarkı geldiğinde bana danışan, fikirlerimi alan bir kadın İrem. İrem’in babası Hulusi Derici, reklamcı olduğu, Türkiye piyasasını çok iyi bildiği için “Bu tutar, bu tutmaz” diyen taraf o. Ama İrem de eşi olduğum, radyocu olduğum, bu piyasanın içinde olduğum için bana da danışıyor. Radyocular da şarkıcılardan aşağı kalır değil. “Bu şarkı tutar, yürür, niye yürür” cevap verebilecek bir kısım. Ben de bu işi yıllardır yaptığım için fikirlerimi söylüyorum. Çok işine gücüne karışan biri değilim. Bana danışıldığında fikir veririm yalnızca. Ama iş benim işimse, kimsenin karışmasına izin vermem.
İREM DERİCİ’NİN EŞİ OLARAK ANILMAK RAHATSIZ ETMİYOR
Bu sektörde daha uzun yıllar olmanıza rağmen, haberlerde ‘İrem Derici’nin radyocu eşi olarak anılmanız sizi rahatsız ediyor mu?
Etmiyor. İrem değil, başkası da olsa, hayatımda kimse de olmasa, yaşım 36’ya gelmiş hala ‘genç DJ, genç radyocu’ diye hitap ediliyor. Haberlere takılmamak lazım. Son dönemde sosyal medyada birçok şey yazılıyor. Radyo yayını sırasında yazılanlara çok bakmam. Herkes bir şeyler yazıyor, klavye kabadayılığı gibi geliyor bana. 6 yaşındaki çocuğun da elinde telefon var, 60 yaşındaki amcanın da… Ünlü olan insanlar, televizyona, sahneye, programa çıkan insanlar hep halkla aralarında mesafe bırakmıştır. Yıllardır süregelen bu uzaklık, Twitter ile son birkaç yılda kapandı. Birkaç tuşa basarak, rahat rahat küfür edebiliyorlar, istedikleri gibi konuşuyorlar. İnsanlar İrem ile beni yan yana gördüğünde bir haberde ya da televizyonda; “Benim 20 yıldır radyoda dinlediğim adam bu muymuş?” diyorlar. Takdir edersiniz ki, radyo programı yapıyorum, yüzüm görünmüyor. Hiçbir zaman şuraya çıkalım, haber olalım derdim olmadı. Bundan 10 yıl önce ‘Deprem Dede’ remixim vardı 17 Ağustos için. Derdimiz haber olmaksa, 10 yıl önce NTV Ana Haber’e konuk olmuş insanım. Benim öyle bir durumum yok. İzleyenler, yeni tanımaya başlayanlar, 20 yıllık ses bu muymuş diyenler hepsi birbirine giriyor. Ben çok rahatsız olduğumu söyleyemem. İrem demek ben demek, ben demek İrem demek. Ama kötü niyetli olanlara gerekli cevabı veririm zaten.
YILLAR ÖNCE ALDIĞIM KARARLA, ÖDÜL ALMIYORUM
Evinizde ödüller görüyorum, verilen ödüller hakkında ne düşünüyorsunuz, katılma fırsatınız oluyor mu?
Zamanında alacağımız kadar ödül aldık. Benim Selçuk ile bir hikayem var en son. Eskişehir’de bir ödül veriliyordu, beni aradılar ve Eskişehir’e davet ettiler, gelemeyeceğimi, hafta içi yayınımın olduğunu söyledim. “Bant yapın” dediler. Siz bize bu ödülü, bant yapmadığımız için, dinleyicimizi ciddiye aldığımız için vermiyor musunuz? Ben dinleyicime nasıl yanlış yaparım ki? “Gelmiyorsanız, başka bir radyocuya veririz” dediler. O günden sonra bir karar aldık, katılmıyoruz 10 yıl gibi bir zaman oldu. İş öyle bir noktaya geldi ki, anaokulu bile ‘Yılın Radyocusu’ ödülü veriyor. RTGD ve MGD’den aldık yalnızca. MGD’ye gidemedim, işim vardı. Ama işini ciddiye alanlar o kadar belli oluyor ki, ödülü evime yolladılar. Oraya kamera getirir, bize şov yapar diye değil, bu işi iyi yaptığı için veriyorlar.
Üniversitelere söyleşilere katılıyor musunuz?
Gidiyorduk zamanında, yine gideriz. Pek çok şehir, üniversite gezdik zaten. Yayın saatlerimize uygun olduğu sürece tabii ki keyif alıyoruz, gitmek isteriz.
Alem FM minibüsüyle şehirlere gideceksiniz, dinleyicilerinizle aranızda nasıl bir iletişim yaratır?
Güzel olur, en azından tokalaşma imkanı yaratır. Gerçi bizim programımız interaktif bir program, her an biri buraya çıkıp gelebilir, yayına bağlanabiliyorlar, asistanlarımız sokağa inebilir, öyle bir durumda yayına bir dinleyicimizi de dahil edebiliriz, evinin önünden yayın yapabiliriz. Beklediğimiz bir şeydi canlı yayın aracı, bundan sonra Anadolu’da dinleyicilerimizle buluşmak güzel olacak.
http:/http://www.aksam.com.tr/magazin/riza-esendemir-alem-fmi-secme-nedenim/haber-376875